top of page

Her Yerde Ben: İlgi Manyağı (Sick of Myself) Film Analizi


ree

Kristoffer Borgli tarafından 2022 yılında bizler buluşan İlgi Manyağı, Cannes Film Festivali'nde dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. İnsanın yıkıcılığının gidebileceği noktaları farklı bir perspektiften bizlere sunan film bize iki karakterin birbirleriyle olan yarışlarını, toplumda var olma çabalarını ama en önemlisi kendileriyle olan içsel savaşlarını ve bunun gidebileceği noktaları farklı bir perspektiften bizlere sunuyor.

Thomas ve Signe filmin açılış sahnesinde nezih bir restaurantta izleyiciye merhaba diyor. Bulundukları ortamla dalga geçerek kendilerince geliştirdikleri oyunla pahalı bir şarabı çalarak arkadaşlarına götürmenin onlara verdiği hazzı gösteriyorlar bize. İzlemeye devam ettikçe Thomas’ın yaratıcılığını çalarak elde eden bir hırsız, Signe’ın da görünür olma ve dikkat çekme ihtiyacını daha net bir şekilde görmeye başlıyoruz. Aslında ikisi de kendi perspektiflerinden, kendilik olma deneyimleri üzerinde görünmeye ve var olmaya çalışıyorlar. Bu çabalarına biz de tanıklık ediyoruz.

Görünmek… Görünür olmak… Bu arzu belki de çoğumuzu belli biçimlerde davranmaya davet ediyor. Başkaları tarafından varlığımızın kabulü meselesini ruhumuzun derinliklerinde hissedebiliyoruz. Eylemlerimizi şekillendiren bu istek, dürtü ya da nasıl tanımlarsanız bu olguyla devam etmek bizi belli biçimlerde tepki vermeye, hareket etmeye yönlendiriyor. Ruhumuz burada, bizimle, biz buradayız . Bunu onaylatma gereksinimi de bizimle dans ediyor zaman zaman. Bu dansı filmin içinde birçok yerde görüyoruz. Karakterler tıpkı bizlerin de yarattığı gibi kendi gerçekliklerini yaratıyorlar. Dış dünyadan farklı bir gerçeklik, giderek kendilerini farklı şekillerde tüketen ve uç noktaları götüren bir gerçeklik…O kadar ki Signe cildini deforme edeceğini bile bile her gün yasa dışı bir ilaç kullanmaya başlıyor ve görüntüsü değişiyor. Bunun sonucunda insanlardan gördüğü ilgi ona haz veriyor. Bu ilgi ona duygusal bir tatmin veriyor. Sağlığı olumsuz yönde etkilenmesine rağmen tüm yıkıcı unsurları kendinde ve bedeninde birleştiriyor.


ree

Yıkıcılık, yıkıcı eylemler silsilesi halinde biz de filmin akışında ilerliyoruz.

İnsanın kendi yıkıcılığıyla yüzleşmesi meselesi gözler önüne seriliyor aslında. Düşünün bile bile devam ettiğiniz davranışlar, kararlar, gittiğimiz yollar, yok olma hissine rağmen görülmek ya da ego tatmini için sürdüğümüz şeyler bizi nerelere sürüklüyor? Hangi alanlarda yıkımı yaşıyoruz ve buna devam ediyoruz? Neleri tatmin ediyoruz? Ya da edemesek de “mış” gibi davranıyoruz. Bu yıkıcılığın nedeni nedir diye Fromm gibi biz de soruyoruz kendimize. Bunun nedeni insanoğlunun şiddete yatkınlığında mı kaynaklandığını ya da toplumsal normlara, toplumsal koşullara uymaya çalışırken yarattığımız bir dünya mı?

ree

Hayatınızda görülmek ve dikkat çekmek için ne kadar ileri gittiniz? “Mış” gibi davranarak sınırlarınızı ne kadar genişlettiniz? Ya da ne kadar ileri gidebilirsiniz? Bunların cevabını vermek zor. Sınırlarımız yaşam ve olaylar çerçevesinde giderek farklı bir alana taşınabiliyor. Biz de değişiyoruz ve başkalaşıyoruz. Kesin ve net konuşmak zor. Bu nedenle belki de ne kadar ileri gidecebileceğimiz her zaman zamanın tam da kendinde saklı.

Yönetmen Kristoffer Borgli bu konuda ne kadar ileri gidilebileceğini buna odaklanarak, karakterleri bu döngüde merkeze alarak, yer yer işkence pornosu olarak adlandırılabilecek şekilde bize sunarak cesaret örneği sergiliyor. Yer yer karakterlere ne kadar uç olsa da yakın hissediyoruz. Kendimizden ve görülme arzumunda bazı parçalar buluyoruz. Yeri geliyor kendimizi sorguluyoruz. Bu kadar da ileriye gidilir mi diye sorguladığımız anlar da buna dahil.

Filmin bir kestinde aşağıdaki kesiti görüyoruz:

Doktor Signe’ye şöyle diyor: “Sonuçlara baktım. Gerçekten şok edici. Görünüşe bakılırsa, yasa dışı ilaçlar kullanmışsın, hasta olmanın nedeni bu. Genel bir örüntü görüyoruz. Aşırı yalan söylüyorsun. Kötü bir kişiliğin var. Partilerdeki en havalı insan sen değilsin. Espri anlayışın da tırt. Özellikle de aynada ırkçı canlandırmalar yapıp, bunları komik bulman. Böyle bir şey uzun zamandır tomografide çıkmamıştı. Tabii bu kadar şey bulunca polisi aramamız şart oldu. Polisler dışarıdalar ve seni hemen idam etmeye hazırlar.”

Buradan sonra olaylar daha da büyüyor. İlgi ihtiyacının gideceği noktaları görüyoruz. Yaptırabildiklerine seyirci kalıyoruz. Bu kısımları sevmeyen mutlaka olacaktır. Bazen sabretmek ya da maruz kalmak fazla gelebiliyor. Birbiriyle rekabet eden çifti gördükçe aslında bizatihi kendileriyle nasıl da savaştıklarını görüyoruz. Her adım bir öncekinden daha sert, her adım bir öncekinden çok daha cesur. Görülmemek onlar için bir opsiyon değil. Fark edilmek ve ilgi konusu olmak için tüm performanslarını sergiliyorlar.

Her eylemin bir sonucu vardır. Eylemlerimiz kendileriyle birlikte sonuçlarını da yanlarında getirir. Tabii ki bu eylemlerin de sonucu tam da zamanın da kendini gösterir. Signe’ın saçları dökülmeye başlar, kan kusmaya başlar, yüzü tanınmayacak haldedir. Thomas hırsızlıktan yakalanır. En sonunda arkadaşları onlara sırt çevirir. İlgi odağı olmanın tam tersi bir halde bulurlar kendilerini ve yalnızdırlar. Yıkıcı yanları bile terk etmiştir onları. En azından bir sonraki adıma kadar. Çünkü bu yan aslında hep bizimledir. İstesek de istemesek de…

Ve kavuşma…

Signe’ın grup terapisinde kendini ilk defa açtığı bir ana şahit oluyoruz. “Yaşamayı seviyorum” dediği anda belki de kendisiyle ve bulunduğu yerle bağlantı kurduğunu görüyoruz. Orada görülme arzusundan çok, bu alandan uzak varlığını hissettiği ve izleyici hissettirdiği birkaç saniye bizi de düşündürüyor. Tüm çıplaklığımızla, sadece kendimizle, görülmediğimiz bir anda var olmak nasıl bir şey? Bunu gerçekten hissetmek nasıl bir duygu?

Soruyoruz, belki de cevabını henüz bilmeden…

 
 
 

Yorumlar


Yazılarımın direkt mailinize gelmesini istiyorsanız;

Teşekkürler!

© 2023 by Sofia Franco. Proudly created with Wix.com.

bottom of page