top of page

Aslında Her Birimizin Bizi Bekleyen Bir Şatosu Var: Edward Scissorhands (Makas Eller) (1990)

Film Analizi


Hayal edelim!

ree

Yanlış anlaşıldığımız, öteki olarak hissettiğimiz, dışlandığımız, farklı olduğumuz için yabancılaştığımız anlara biraz yoğunlaşalım. Haydi hayal edelim! Hep birlikte hayal edelim! Oradayken tam da orada olmanın rahatsızlığıyla dans ettiğimiz, belki de hiç orada olmamayı dilediğimiz zamanları bir düşünelim. Nasıl hissettik? Ne yaptık? Nasıl tepki verdik? Ne düşündük?


Bu filmi izlediğimde ben bu anlara doğru bir yolculuk yaptım kendi içimde. Bunları düşündüm ve Edward’ı anlamaya çalıştım. Yeri geldi onun için üzüldüm. Kalbimde ona ait bir alan açıldı film boyunca. Bazen onun yerine kendimi koyarak hareket ettim. Doğallığına hayran kaldım. Kendi oluşuna imrenerek baktım. Tatlılığıyla ve çocuksu bir saflıkla film boyunca orada olan bu karakter, kısa bir süre de olsa gerçek oldu benim için. Ekrandan fırladı ve mor koltukta yanıma oturdu. O da kahve içti benimle. Filmin bir kısmını beraber izledik. Sonra fark ettim, aslında Edward bir yerde kendimdim. Yaşadığım ya da tanık olduğum bazı deneyimlerdi, uyum sağlamak için kendimi değiştirmeye çalıştığım hâlimdi. Sonra bu değişim nedeniyle kendime yabancılaştığım ve yine ben olmanın yollarını aradığım bir versiyonumdu. Burada bir gerçek birden belirdi yine o mor koltuğun yanında: Beklentiler, normal olan, kurallar, toplumsal roller ve tüm bunların arasına sıkışmış insan canlısı. Bunlar arasında her birimiz kendi biricik yollarımızı bulmaya çalışırken kendimizden uzaklaşıyoruz önce. Sonra tekrardan kendimize yakınlaşmaya çalışıyoruz. Bu döngü böyle sürüp gidiyor. Galiba hayat demek, bu demek oluyor. Edward bunları hatırlattı bana bir kez daha.

(Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içermektedir😊)




ree

Gelin birlikte filme biraz daha yakından bakalım. Tim Burton’ın yönetmenliğiyle hayat bulmuş gotik bir hikâye olan Makas Eller Johnny Depp’in muhteşem oyunculuğu ile seyirci önüne çıkıyor. Tim Burton bu filmin en kişisel filmi olduğunu belirtir. Filmin baş karakteri Edward’ın çizimini genç yaşlarda yaptığını ve kendi yaşanmışlıklarından yola çıkarak karaktere hayat verdiğini aktarır. Farklı olanı bize yansıtır. Farklı olma durumunu sadece bir olayda, düşüncede ya da benzeri şekilde değil, Edward’ın makastan olan ellerinde de görürüz. Bu farklılık aynı zamanda fiziksel bir hâl üzerinden yansıtılır bizlere. Edward ürkek, yalnız biridir ve herkesin rahatlıkla yapabildiği yemek yemek, giyinmek, dokunmak gibi şeyleri yapamaz. Hatta elleri yüzünden kendine zarar verir. Yüzünde çizikler vardır. Bu ellere sahip olmasının nedeni yaratıcısının ellerini monte edemeden önce hayatını uykuya teslim etmesidir. Şatoda tek başına yaşayan Edward, kozmetik ürün satıcısı Peg tarafından bulunur. Peg onu yalnız başına o şatoda bırakamaz ve Edward’ı yaşadığı hayatın, arkadaşlarının, kendi toplumunun içerisine dahil eder. Bu sayede Edward yalnız yaşadığı şatosundan ayrılır ve insanlar arasına karışır. Onu evine alan Peg, Edward’ın dış görünüşünde bazı değişimler meydana getirerek, yüzüne makyaj yaparak, kıyafetler giydirerek onun daha az tuhaf göstermeye çalışır. Edward bu sayede normal olacak ve toplum tarafından kabul edilecektir. Fakat Edward, Edward’dır. Kıyafetleri değişse de makyaj ile yüzündeki kesikler giderilmeye çalışılsa da özünde aynı kişidir. Tüm saflığıyla yapılan bu değişimleri kabul eder. Çünkü artık yalnız değildir, onu seven insanlar vardır. İnsanların bahçelerini düzenler, saçlarına yeni şekiller verir, evcil hayvanların tüylerini farklı şekillerde keser. Herkes tarafından sevilen biri hâline gelir ve herkesin bir noktada aynı yaşam biçimine sahip olduğu banliyöde kabul görür.

ree

Edward aşkı da tatmıştır yeni yaşamında. İnsan olmasa da onun da duygularının olduğunu bu anlarda çok daha net görürüz. Peg’in kızına âşık olur. Fakat buna hakkı yoktur. Çünkü o aslında bir nevi ötekidir. Belli bir çizgide durması, kendi yerini bilmesi gerekir. Edward bir de banliyö sakinlerinden birinin kendisiyle beraber olma istediğini de geri çevirir. Bu olay sonrasında geri çevrilen kişi Edward’ın açığını aramaya başlar ve onunla ilgili dedikodular yaymaya başlar. Sonrasında gelişen olaylar ve yanlış anlaşılmalar ışığında Edward dışlanmaya başlar. Onu çok seven insanlar ona sırt çevirir. Bir şekilde kendinden ödün vererek alıştığı bu yaşamdan uzaklaşma vakti böylece gelir. Kendi olabileceği tek yere geri döner Edward: şatosuna.


Bu senaryo size de tanıdık geliyor mu? Belli normlara, toplum denen organizmaya, yaşadığımız çevreye uyum göstermeye çalıştığımız ama bir şekilde bu uyumlanmayı sağlayamadığımız zamanlar geldi mi gözünüzün önüne? Ya da bir şekilde uyumlanmaya çalışan insanlar belirdi mi resimde? Uymak zorunda olduğumuz roller neler? Bu rollerin ne kadarı bizimle ve benliğimizle uyumlu? Verilen rollerimizden çıktığımızda neler oluyor peki? Edward’a sorsak bu sorulara ne cevap verirdi sizce?



ree

Edward sonunda birey olabileceği, kendi olabileceği yere döner. Şatosu onu tüm şeffaflığıyla orada bekler her zaman. Edward yalnızdır belki ama kendi ile birliktedir. Bu sefer şatosunun bahçesini budar. Hâlâ Peg’in kızına olan aşkının devam ettiği söylenir. Bu sebeple de her sene kar yağar. Yağan karlar onun aşkının devam ettiğinin bir göstergesidir.


Karanlık şatonun içerisi aslında çok renkli. Aslında her birimizin böyle bir şatosu var. Ne zaman dönsek bizi karşılayacak bir şato bu. Belki karanlık ve ürkütücü görünen bir şato ama içi çok başka. Çünkü kendimiz olmak bambaşka.

En iyisi kendimize sahip çıkalım tüm renklerimizle birlikte.

Kendi gerçekliğimizi yaratabildiğimiz,

Kendi şatomuza geri dönebildiğimiz,

Bolca anlaşılabildiğimiz ve anlayabildiğimiz zamanlara...


Kaynaklar:

Kozan, E. (2018). Bir Ötekinin Masalı, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Sinemarmara






 
 
 

Yorumlar


Yazılarımın direkt mailinize gelmesini istiyorsanız;

Teşekkürler!

© 2023 by Sofia Franco. Proudly created with Wix.com.

bottom of page